1 Ağustos 2017 Salı

ŞEKER TADINDA ANILARIM

         Bugün içimden şöyle şeker tadında bir şeyler paylaşmak istedim. Bazen gülümseten, bazen de düşündüren bir şeyler. Hepimizin çocukluğuna dair Nasrettin Hoca fıkraları hafızalarında kalmıştır. Çünkü o zamanlar hayatımıza teknoloji bu kadar girmeden evvel bizler bir araya gelip birbirimize bu fıkralardan anlatır, kahkahalara boğulurduk. O zamanlar küçük olduğumuzdan dolayı tam kavrayamadığımız bu fıkralar, aklımızın hep bir köşesinde bulunur bazen onu anımsatan bir olay olduğunda hafif gülümseriz gayri ihtiyari. Yada kulaktan kulağa oynar kelimelerin nasıl değiştiğine şahit olur saatlerce tartışırdık. Ben,şunu söyledim bana gelene kadar bu olmuş diye.. Ama oyun oynarken tartışır, küser ve yeniden barışırdık. Yeniden oyunumuza devam ederdik. Okulda tenefüs arasında bile bahçede ebelemece oynardık. Bazen ağlar, bazen gülerdik ama bizler bir şeyleri paylaşmayı öğrenirdik. Yoldan geçen yaşlı bir teyzenin elindeki yükü,taşımaya yardım ettikten sonra tattığımız o mutluluğun verdiği hazzı hiç bir şeye değişmem. Oyuncaklarımız yoktu belki ama çamurlarla oynayıp annelerimizden yiyeceğimiz azara rağmen,oynamaya devam ederdik. Komşunun kapısının önüne atılan saç ekmeğinden aldığım tat her şeye değer. Sevgi ile yapılan tandır ekmekleri ve gözlemeler, komşuların içinden gelerek yapıp dağıtmaları,bizim kültürümüzün bir parçasıydı.. O günü dört gözle bekleyen mahalle çocuklarıydık biz. Bazen evin tavanına bir çivi çakardık. Bir elmayı sapından bir ip yardımı ile çiviye takar ve ellerimizi sürmeden bu elmayı kim yiyecek yarışına girer ve kazanana ödü verirdik.  Bizler birbirimize güvenirdik ve emanete ihanet etmezdik. Birbirlerimize evimizin anahtarlarını bırakırdık. Her kez komşusunu kendi gibi kollar ve korurdu. Bazen kavgalarımız da olurdu ama ayırmak ve barıştırmak için araya girerdik. Hiç bir art niyet olmaksızın... Kapıların önünde oturur çekirdek yer el işi yapardık. Birbirimizden dantel örnekleri alır verirdik.. Yani biz her şeyi çocukluktan paylaşarak büyür ve kültürümüzün güzelliklerini paylaşırdık aslında.. Bizi biz yapan değerler bunlardı aslında.. Biz kendimize yabancılaştık da farkın da değiliz.. Kaybettik kendimizi kendimizin içinde de farkında değiliz..

1 Temmuz 2017 Cumartesi

GEÇMESİN SAATLER

Geçmesin saatler, dursun zaman,
Dolu dizgin yaşayalım bu anı.
Benim mutluluğum sende,
Ilık nefesinde, sıcak teninde,
Dağılır bedenime milim, milim
Aşkının ateşi..
Seni de yaksın, beni yaktığı gibi,
Aşk sarhoşu olalım,
Birbirimiz de kaybolalım,
Ulaşalım tüm güzelliklere,
Mutluluk pınarına düşüp,
Tadalım kana,kana bu hazzı.
Hiç bitmeyen bu anı yaşayalım.
Damağımız da kalsın tadı,
Sanki rüya sanayım,
Uyandırmayın sakın.
Dolu dizgin yaşayalım bu anı,
Geçmesin saatler, dursun zaman.

21 Haziran 2017 Çarşamba

ORTA YAŞLARDA BİR ADAM

Orta yaşlarda, bir adam,
Düşmüş ortalığa ediyor feryat.
Geçmişi ile hesaplaşıyor durmadan.
Dönüyor çocukluğuna,
Ayrılan iki insanın çocuğu.
Kalmış iki arada bir derede,
Ne doya doya sevilmiş,
Ne doya doya oynamış.
Bir tarafı hep yarım kalmış.
Hep mutlu olmayı arzulamış.
Aramış orada, burada,
Ararken kendini kaybetmiş içinde.
Neden sonra anlamış ki;
Mutluluk bulunmaz ki, mutlu olunur.
Ne doyasıya annesini görmüş,
Ne doyasıya babasını sevmiş.
Analık gelince başa,
Baba da babalık oluvermiş.
Bu küçük çocuk büyümüş,
Ne geçmişini unutmuş,
Ne de geleceğine yön verebilmiş.
Ne bir isteği var, nede bir hedefi,
Hesaplaştığı tek yer duyguları,
Düşmüş ortalığa feryat, figan
Orta yaşlar da bir adam...

KATIK

Gelin dostlar bölüşelim,
Bir lokma ekmeği.
İçinde katık, sevgi olsun.
Bir fikir de buluşalım,
Sarılalım, koklaşalım,
İçinde katık sevgi olsun.
Oturalım muhabbetin sofrasına,
Aşımız sevgi olsun.,
Dizeler dökülsün gönülden,
Hepimizin dilinden dökülen,
Umut olsun, sevgi olsun, aşk olsun..

6 Mayıs 2017 Cumartesi

HERKESİN HAYATINA DOKUNACAK BİR ANEKTOT

           Bazen hayat her şeyi bize altın tepside sunmaz. Çünkü hayatımız bir engelli koşu gibidir. Biz bu engellerle daima karşılaşırız ve çoğu zaman farkına varmadan. Hazırlıksız bir anda hiç ummadığımız şeyler yaşarız. Hayal kırıklığına uğrarız ve kendimizi suçlarız. Veya tam tersini yaparız ve başkalarını suçlarız. Aslın da hayatımızı zaman zaman gözden geçirsek ve gayet samimi olarak , kendimizi eleştirebilsek, iç dünyamıza şöyle bir yolculuk yapsak orada neler bulacağız neler! İşte bizi bu durumdan alıkoyan egomuzdur. Ah, şu kendimizi hep mükemmel görüp, bizim de hata yapabileceğimiz fikrini bir kabullenebilsek...

        Çoğumuz bildiği halde kabullenmeyerek yaparken, kimilerimiz de hiç farkına varmadan yapıyor bu hatayı. Hep diyoruz ya empati kuralım diye, İşte ana temelin de bu durum yatıyor. Empati kurmayan kişiler hoşgörülü de olamıyor. Böyle egosu yüksek olan kişiler başkaları ile de sağlıklı ilişkiler kuramıyor. İç dünyası hep fırtınalı. Hırçınlıkları da bundan. İç dünyasından yansıyanlar bize çok sinyaller veriyor ama biz üzerinde düşünmeye kayda değer bulmadığımızdan veya çok sevdiğimizden dolayı onları öyle kabul ediyoruz. Fakat belli bir süre sonra bize zarar vermeye başlıyorlar. Çünkü siz onlara hiç bir şey anlatamıyorsunuz. Hep siz fedakarlık yapıyorsunuz. Tek taraflı fedakarlıkla yürüyen ilişkiler, arkadaşlıklar halini alıyor. Zamanla çevrenizde sizde onlara benzer bir hal alıyorsunuz yada kendinize içten içe zarar veriyorsunuz. İşte toplumumuzda bu durumu yaşayan insanlar yarı yarıya. Yani bu günkü arkadaşlıklar veya ilişkiler toplumun diğer yarısına eşitlenmiş. Ezenler ve ezilenler... Okul da bir öğretmenim derdi ki, "siz siz olun hak etmeyene hak ettiğinin fazlasını vermeyin. Verirseniz eğer siz değerinizi yitirirsiniz

        Maalesef ben bu sözden hiç bir şey anlamadığımı yıllar yıllar sonra fark ettim. Çünkü benim hayatımda, hayatıma giren herkese haddinden fazla değer vermişim ve hayatımı onlara adamışım. Bütün mutluluğumu onların mutluluğu üzerine kurmuşum. Kendim için hiç bir şey yapmamışım. Geçenler de şöyle bir oturdum ve " İsmihan kızım şu 46 senelik hayatın da istediğin hayatı yaşadın mı?", " isteklerini gerçekleştirdin mi?" sorusuna verecek cevabım yoktu. İşte bu yazıyı yazarken bu kafama dank eden şeyin aslında hayatımdan çalınan ömrüm olduğunu anladığım da çok üzüldüm ama geç kalmış da sayılmam. Ha, aklıma gelmişken söyleyeyim bir de enerji emici insanlar çoğunlukta . Sizi sever görünerek, sahte değer ile tüm enerjinizi emerler. Size tüm sorunlarını anlatarak, konuşarak kendi içlerini boşaltırlar ve sizin hayatınızı zehir ederler. Bu insan türüne de dikkat edin. Ben onlara seyyar sıkıntı diyorum .. Aman ha siz siz olun  benim yeni fark ettiğimi daha evvel fark edin ve kendiniz içinde yaşamayı unutmayın...

29 Nisan 2017 Cumartesi

ÖNGÖRÜLÜ OLMAK

    ALLAH bize diğer hayvanlardan ayırmak için akıl ve ona bağlı olarak sezgi vermiştir. Aklımızı kullanırken sorgulama ve düşünme yeteneklerimizi aktif halde kullanır ve içinde bulunduğumuz durumu analiz ederek olacakları öngörebiliriz. İşte bunu yapabilmek için çok okuyup, öğrenip bilgi sahibi olmamız ve işimizi layığı ile yapma prensiplerine dayanıyor. İnsani bütün duygu ve inançlarımızı düzgün yaşamamız gerekmekte. Bir ideolojiye değil kendi doğrularımızla insanlığa hizmet etmek zorundayız. Çünkü doğru birdir. İnsanın olduğu yerde tabii ki düşmanları olacaktır. Başarılı iseniz kıskanan arkadaşlarınız olacaktır. Ama siz iyi bir analizci iseniz vız gelir tırıs gider amiyane tabiri ile. İnsan ne ister diye bir sorgulayalım; Özgürlük, mutluluk, sevdikleri ile bir arada olamak, sıkıntısız yaşamak ve nefsani arzularını tatmin etmek gibi.. Bunlar dünya da yaşamamız için gerekli ama aşırıya kaçmamak şartı ile. İşte günümüz de tam da bu aşırılıklar göğe yükselmiş. İnsanların heva ve hevesleri bu kadar arttıkça yapacaklarının boyutunun hesabını ancak  sizin aklınızı kullanmak sonucu hissettikleriniz size öngörü olarak dönüyor. Küçük bir örnek verecek olsak siz cumhuriyetle yönetilen bir ülkede cumhuriyetin nimetlerinden yararlanarak ülke yönetici olsanız ve bu arzu uç noktalara ulaştığın da bu rejimi ayağınızda bir zincir gibi görüp hayır ben böyle bir rejimi istemiyorum diyerek değiştirmek için insanın aklına gelmeyecek her şeyi yapmaya hazır hale gelirsiniz. Bu arada yan etkiler zaman ve mekan bu duruma olanak sağlar ve siz bir tek kendinizden ibaret sayılabilirsiniz. Ancak bu durumdan kendi aklınızla düşünerek ve sorgulayarak kurtulabilirsiniz. Bazen kendinizi ve sevdiklerinizi değil belki bir ülkeyi bile ataşe atabilirsiniz. Mesela bunun en yakın örneği Adolf Hitler gibi.. Yada daha küçük bir örnek verelim. 3 kişilik bir ailesiniz ve sadece kafanızda planladığınız bir yaşam için başkalarının tekliflerini düşünüp sorgulamadan kabul ederseniz yada bile bile sadece bir hayal uğruna bunu yaparsanız o aileyi ve sevdiklerinizi yok edebilisiniz. Yani hayatımız da önemli olan şeyleri tabii ki yapalım ama bunları insani duygularla ve vicdanla sorgulayarak ve düşünerek sonuçlarını ön görerek yaparsak hiç bir zaman sırtınız yere gelmez. Bizler faniyiz. Dünya hayatı çok çetrefilli ve zor parkurları olan bir yer.. Bu hayatı kendimize kolay kılabilmenin tek yolu aklımızı kullanarak öngörülü olmak. Mevlana ne kadar güzel söylemiş. Bu gün çok istediğiniz bir şey için ettiğiniz duaya yarın iyi ki  olmamış diye dua edersiniz. Yani öngörülü insan, olmayan bir şeyler için zorlama yapmaz. Bence yaşadığınız zaman için de iyi ve güzel olana imza atmak varken, yarın arkanızdan kötü konuşturmaya ne gerek var dostlar...Öngörülü yaşamlar dileği ile..

26 Nisan 2017 Çarşamba

ÖDÜL

Hiç kimseyi kendime rakip görmedim,
Başkasının olana benim demedim.
Hep sevdim, kimseden nefret etmedim,
Affedici oldum da, kendime ödül verdim.

Herkes gibi güldüm, herkes gibi ağladım,
Hayatın inişlerini çıkışlarını yaşadım.
Ne insanlar gördüm, ne insancıklar gördüm,
Hoşgörülü oldum, iyimser oldum da,
Kendimi sevdim, kendime ödül verdim

Kıskançlık nedir hiç bilmedim,
Hep kendimi özel hissettim,Özeldim.
Sevgiyi, sevgiyle büyüttüm, yücelttim,
Kendimi sevdim, de kendime ödül verdim.

ÖNÜNE BAK

Yalancı ikiyüzlüleri,
Sever görünenleri,
İyilikle alay edenleri,
At arkana, önüne bak.

Örümcekli kafaları,
Hastalıklı duyguları,
Aşkı yalan sayanları,
At arkana, önüne bak.

Menfaatçi insanları,
Çarpık arkadaşlıkları,
Karışık hayatları,
At arkana, önüne bak.

Dost bilinenleri,
Yüreğini serenleri,
Dürüstlük ve samimiyeti,
Al önüne, yoluna bak.

KÖR OLASI NEFSİM

Kör olası nefsim doymaz,
çoğu ister azı bilmez,
Hırsından, kimseyi görmez,
Hep ister almam demez.

Kör olsun gözün kör olsun,
Ataşe attın nefsim beni.
Cayır, cayır yaktın beni
İnsanlığımdan ettin beni,

Arzu ve isteklerinin oldum esiri,
Görmez oldu gözlerin kimseyi,
Viran eyledin gönül bahçemi,
Göz gore, gore yok ettin beni.

Ana demedin, baba demedin,
kardeş demedin, yoldaş demedin,
Hep ağlattın hiç güldürmedin,
Dertli  dertli, çalan saz ettin beni.

Ne varlığım değerli, nede yokluğum,
Ben bir insanlık, yoksunu oldum.
Sonu gelmeyen hırsların peşinde,
Ömrümün celladı, hayatın katili oldum.

Kör olsun gözün kör olsun,
Ateşe attın nefsim beni,
Cayır cayır yaktın beni,
İnsanlığımdan ettin beni.

9 Nisan 2017 Pazar

ADINI SİZ KOYUN

Evet mi, Hayır mı diyerek,
Bu milleti ikiye böldünüz.
Millet millet diyerek,
Yüzümüze yüzümüze sövdünüz.

Hak dedik, adalet dedik,
Dövdünüz dövdünüz öldürdünüz.
Birlik birlik diyerek,
Ayırıp ayırıp böldünüz.

Güldüreceğiz diyip hep ağlattınız,
Güç güç diyerek arkamıza saklandınız.
Özgürlük özgürlük diyerek,
Esir edip attınız.

Laikliği anlamadınız,
Dinzsizlik ile yaftaladınız.
Eğitim eğitim diyerek
sorgulamayan bir nesil yarattınız.


Haksızlık ve cinayet,
Hırsızlık ayyuka çıktı.
Huzur mutluluk beklerken,
Komşuda savaş çıktı.

Hastanede kuyruklar,
Mecliste koltuklar,
Kişiye özel yasalar
Halk perişan oldu..

Şimdi de sözde büyük devlet,
Dört tarafı düşman kaplı.
Daha ne kadar ödeyecek bu millet,
Bu yüzyıllık planlanmış hesabı.

Geleceğe güvenle bakabilmek,
Çocuklarımızı özgürce yaşatabilmek,
Bilimden ve çağdaş Türkiye'den vazgeçmemek için,
Bu oyunu Hayır diyerek bozmak gerek...

8 Mart 2017 Çarşamba

KADIN OLMAK....

    Kadın olmak ne zor zanaat. Bir o kadar da onur ve gurur verici. Aslında bir değerimiz anlaşılsa dünya cennete döner.  Biz kadınlar o kadar güçlüyüz ki bunun farkına bir tek erkekler varamıyorlar. Farkın da olanlar da kadınlara değer verip onları cinsiyet ayrımcılığı yapmadan kabul edenler.
     Kadın, analaraımız, kardeşlerimiz, eşlerimiz. Bir elmanın iki yarısıyız. Neden bizleri aşağılıyorsunuz, dövüyorsunuz, öldürüyorsunuz. Neden? Arapların cahiliye döneminde ki gibi kadınların ve kızların öldürülmeleri gibi. Bizleri katlediyorsunuz. Sorsanız hepinizin birer nedeni var. Kimisi namusum diyor,kimisi kıskançlık diyor, Hesi de benim malım diyor. Kölelikten ne farkımız kaldı? Biz mal değiliz. Sizin diğer yarınız. Belki beden gücü olarak biraz bizden farklı  yaratılmışsınız diye mi bu erkek baskısı..   Sizleri dünyaya getiren biziz. Allah'ın sıfatlarından biri de RAHİM sıfatıdır. Biz kadınlarda bulunan bir organ. Doğurganlık organı. Bizler onun bize bahşetmiş olduğu bir lutvu veriyoruz size. Doğuruyoruz, büyütüyoruz. Merhametimiz le ve sevgi ile donatıyoruz sizi. Uykumuzdan, yememizden, hastalığımızdan en çok da yaşamımızdan vazgeçiyoruz sizin için. Kısacası  yıllarımızın en güzel dönemini çocuklarımıza veriyoruz ve bununla mutlu oluyoruz. Bizler sevgi ile donatılmışız. Evleniyoruz eşiniz, arkadaşınız, sırdaşınız, oluyoruz. Ama yine de aşağılanmaktan,şiddet görmekten, ikinci sınıf vatandaş olmaktan, öldürülmekten başka bir şey elimize geçmiyor. Yani bizi bir insan olarak görmeyen toplumlarda çiçek açmadan heba olup gidiyoruz. En çok da canımı acıtan şey ne biliyormusunuz dostlar; O erkek çocukarını bizler büyütüp bu hale getiren de bizler oluyoruz. Hep toplum ve aile baskısı bize haklarımızı aratmıyor. Ne oluyor yine sonuç aynı. Ben bugün haberler de dinledim bir yıl 367 gün her gün bir kadınımız ölüyor. Sakat kalanlar, travmatik vakaları saymıyorum bile.. Bizler artık bir bireyiz. Bizim de her şeyi yapabilecek gücümüz ve aklımız var . Bunu kabul edin artık. Hayatınızın estetiği bizde. Biz olmasak zaten sizler yanmışınız ? Hayat bizimle güzel. Bizsiz bir tadı yok. Ama ülkem de Kadının Adı Yok...
    Dünya Emekçi Kadınlar günümüz kutlu olsun. Her günümüz kadınlar günü gibi olsun...

27 Şubat 2017 Pazartesi

HAYIR DEMEK....

     Günümüz de aslında pek kullanmadığımız bir kelimedir HAYIR. Aslında bu kelimenin özü bize sorgulamayı öğretir. Hayır dediğinizde alacağınız cevap size soru olarak yöneltilir. Neden ? Çünkü ile başlayan cevabı vermek veya duymak istersiniz. İşte hayır la başlayan cümleler bize güzel olarak geri döner. İncelediğinizde mantıklı bir sebebiniz yok ise hayır demezsiniz. Ya cevapsız kalırsınız yada siz de düşünürsünüz. Size karşı bir haksızlık yapıldığın da veya kendinizce doğru olmayan bir şey istendiğin de hayır dersiniz. Çünkü enine boyuna size düşünmeyi sorgulamayı öğretir. Bilmediklerinizi öğretir bu kelime. Genel de çocuklarınıza bu kelimeyi çok kullanırsınız. Neden mi? Onlar istedikleri şeyin yanlış olduğunun pek farkına varamazlar da ondan. Siz onun yerine düşünür hayır dersiniz ama ona da sebebini açıklarsınız. Eğer sebebini çocuk anlamaz ise devamlı aynı şeyi istemekten bıkmaz. Ama çevremizde ki kişilere nedense pek kullanmayız. Toplum da bu kelime pek kullanılmamasından dolayı tepkisiz bir hâl almış durumda. Mesela bir deneyin, çevreniz de insanlara HAYIR deyin yüzünüze nasıl bön bön baktıklarının farkına varıp sizden neden sorusunun cevabını almak isteyecekler ve sizde gerekçelerinizi sıralayacaksınız. Karşı tarafın belki düşünemediğini sen düşüneceksin ve aydınlatıcı olacaksın. Belki de bir yanlışı önleyeceksin. Kendine göre iyilik diye adlandırdığın eylem belki karşı tarafın çıkarcılık yapmasına sebep olacak ve müsebbibi  de sen olmuş olacaksın farkına varmadan. EVET kelimesi kabul kelimesidir. Sen nasıl düşünürsen, sen nasıl yaparsan kabulüm demiş olursun. Sizi sorgulatmaz, düşünmeye sevk etmez. Bizler yetiştirilme tarzı olarak aile için de hayır kelimesi duymayan bir nesil olarak büyütüldük. Hep başkaları bizim adımıza düşündü, bizim adımıza karar verdi ,biz tepki göstermedik ve bütün yanlışlıklar buradan baş gösterdi. Biz yanlışa tepki göstermedikçe kabul etmiş sayıldık. Bunun üzerine bir de korku imparatorluğu kurdular. Etrafımızda ki insanlara benzememiz için kıyas yöntemini seçtiler bizler de birbirimize benzeyen, aynı düşünce tarzına sahip toplum da kabul görmüş insanlar olarak hayatımıza devam etmek zorunda bırakılıyoruz. Bizler insan olarak şekil itibari ile birbirimize benzesek dahi düşünsel olarak, ruh olarak o kadar renkliyiz ki... Çeşitlilik ve farklılığımız burada kendini gösteriyor. Her kez in farklı düşünce yapısı ve yetenekleri yaşantımız için de bir sürü güzellikler ortaya çıkarıyor
ve buluşlar icad ediliyor, buluşlar yapılıyor. Heyecanlı ve korku dolu anlara tanıklık ediyoruz. Bunlar bizim farklılıklarımızdan ortaya çıkıyor. Şöyle bir yüzeysel üstünden geçtiğim bu örnekler çoğaltılabilir. Bol HAYIR'lı günleriniz olsun bol bol düşünelim.

23 Şubat 2017 Perşembe

AŞKIN OLMADIĞI YERDE....

     Aşk Allah'ın bize bir hediyesi bence. Onun olmadığı yerde çaresizlik vardır, yılgınlık vardır,bezginlik vardır.Hayat çoktan elini eteğini çekmiştir oradan. Yaşamak zordur o yerde. İnsanlar zavallı kişilerdir. Kalpleri manasız atar, gözleri emanet birer fener gibidir yuvalarında. Ağlayamazlar, gülmek nedir bilmezler. Gülemezler. Yaşama umudu çoktan onları terk etmiştir. Onlar boş bir şekilde yaşarlar. Aşkın olmadığı yerde renk yoktur, şiir yoktur, sıcaklık yoktur. Buz gibi nereye baksan boz bulanıktır. Soğuk birer buz parçası gibi her, şey hiç bir şey hissetmezler. Yaşamaktan hiç bir şey anlamazlar, bom boştur. Kimse ne yaptığını, ne aradığını bilmeden savrulur zaman içinde.
     Aşkın olmadığı yerde, korku vardır, kaygı vardır, panik vardır. Sarhoş gibi ne aradığını bilmeden bir yerlere gitmeye çalışırlar, kurtulmaya çalışırlar bu kaostan ama bir türlü çıkar yol bulamazlar ve ararlar, ararlar. Aslında istedikleri tek şey güven içinde seven ve sevmesini bilenlerin yurdunu bulmaktır. Yani yaşamın içinde aşkın ve sevginin hüküm sürdüğü, ve onlarla birlikte güven ve hoşgörünün olduğu yer. İnsanın tek gayesi budur. Gerisi boş ve yalandır.
     Aşkın olmadı yerde, hayal kurmak yoktur, umut yoktur, özlem yoktur,yanmak yoktur, alev alev. İnsanı insan yapan duygular yoktur. Denizler kurumuş,nehirler yatağından çekilmiş, çorak bir kara parçası olmuştur. Tüm güzelliklerin bittiği yerdir orası. Aşkın olmadığı yerde insan yaşayamaz, yaşasa yaşadığını anlayamaz. Ölüm bile sevgisizlikten daha güzeldir. Ölüm de mana vardır, sonsuzluk vardır, mükâfat vardır. Kalplerimizi  aşkın ve sevginin yurdu yapalım dostlar.....

28 Ocak 2017 Cumartesi

HAYAL KIRIKLIĞI

Son bir ümitle gelirken  kapına,
Eskisi gibi sarılırdın ya boynuma,
Sarmaş dolaş olurduk ya,
Ben hayalini kurarken,
Camdan gördüm, seni bir başkasıyla.
Öylece kala kaldım kapında.
Gözlerim doldu.
Hıçkırıklar umutlarıma karıştı,
Hıçkırıklar  sevincime karıştı.
Ne kadar heyecanlıydım sana gelirken,
Bir kuş gibi çırpınırken yüreğim,
Gördüklerim karşısında,
Doluverdi gözlerim.
Yanında bir başkası,
Çok mutlu görünüyordun.
Gözlerin ışıl ışıl aşkla parlıyordu.
Boynumu eğerek gitmek,
Sevgimi gömmek düştü,
Yüreğimin mezarlığına.
Kader deyip geçmek düştü  bana.
Arkamı döndüm kapından ayrılırken,
Gözyaşlarım  umutlarıma karıştı,
Hıçkırıklarım sevinçlerime karıştı.
Artık uzaklardan bakıyorum sana,
Haykırıyorum içimden seviyorum diye.
Buruk bir tebessümle yayılan ümitsizliğim,
Umutlarıma  karıştı, hayallerime karıştı,
Sevinçlerime  karıştı.





15 Ocak 2017 Pazar

TEKNOLOJİYLE İMTİHANIMIZ

Çağımızın vebası oldu bu cep telefonları. İnsanları birbirinden kopardı, paylaşacak hiç bir şey bırakmadı. Neden mi? kendilerine sanal bir dünya kuranlar orada mutlu olmaya başladılar. Kendilerini nasıl tanıtmak istiyorlarsa o kimliğe büründüler. Sanal alemde insanın bire bir konuşmasında vücudunun vereceği tepkileri görmediği için yalan mı? doğru mu? söylediğinden emin olamadığınız dan dolayı güven duygusu da minimuma indi. Orada kendilerini daha rahat hissettiler insanlar. Birbirlerinin duygularını suistimal etmeler çoğaldı. Gerçek hayatla karıştırdılar. Ne yaptıklarının farkına varanlar işlerine geldiği gibi davranarak, ne yaptığını bilmeyenler de oyalanarak dolaşıp duruyorlar sanal dünyada. Karşı karşıya bile sohbet etmiyorlar artık çocuklar. Yazışıyorlar. Bu da bağımlılık yapıyor bir süre sonra, konuşmayı unutuyor olmamız ne kötü. Sosyalleşmek mi? o da ne. İnsanlar birbirlerinin yüzüne bön bön bakıyorlar. Garip bir yüz ifadeleri var. Ne bir gülümseme ne de bir somurtma. Anlamsız bir ifade ile bakıyorlar birbirlerine. Sanki bir nevi robotlaşmış gibiyiz. İletişim kuramıyoruz. Sorduğumuz soruya cevap alamıyoruz. Karşınızda ki kişi sizi anlamıyor. Bilgide gerilemişiz, hesap kitapta gerilemişiz. Sorgulamaz ve düşünmez bir hale getirmiş bizi farkına bile varamıyoruz. Hatta bizleri uyaranlara kızıyoruz. Keşke kendimizi uzaktan seyretme olanağımız olsa bu ben miyim?diye hayrete düşer insan. Ama öyle bir olanağımız yok ne yazık ki. Son zamanlarda yeni yeni hastalıklarda çıktı bu içinde bulunduğumuzdan bağımlılıktan dolayı. Zannediyorum algılama güçlüğü de çekiyoruz. Okullar da öğrenim kalitesi de, öğretim kalitesi de düştü. Tepkisizleştik  etrafımız da olan yanlış olaylara karşı. Hiç kimse kafasını telefonun dan kaldırıp ta etrafın da ne olduğu ile ilgilenmiyor. Her kez kendi dünyasında kurguları ile yaşamaya başlamış. Kendilerine sorsan biz çok mutluyuz diyorlar. Daha sayamayacağım olumsuzlukları içinde barındıran teknolojiyi amacına uygun mu kullanıyoruz?İnanın biz bir şeye dönüşüyoruz ama bilemedim neye...

ÖDÜL VERDİM

Hiç kimseyi, kendime rakip görmedim,
Başkasının olana, benim demedim.
Hep sevdim, kimseden nefret etmedim,
Affedici oldum da, kendimi ödüllendirdim.

Her kez gibi güldüm, her kez gibi ağladım,
Hayatın inişlerini, çıkışlarını yaşadım.
İnsanlar gördüm, insancıklar gördüm,
İyimser oldum da, kendimi ödüllendirdim.

Kıskançlık nedir hiç  bilmeden,
Hep sevdim ve kendimi özel hissettim.
Sevgiyi hoşgörüyle içimde büyüttüm,
Hep kendime rakip oldum da,
Kendimi sevdim, kendimi ödüllendirdim.

8 Ocak 2017 Pazar

BU CAN

Bu can, senden her şey ister,
Sevmek ister, sevilmek ister.
Aşk iksirinden,doya doya,
İçmek ister, kanmak ister.

Hislerine gem vurmadan,
Akmak ister, çağlamak ister,
Azgın dalgaların içinde,
Yarışmak ister, coşmak ister.

Bu can, senden her şey ister,
Hep seninle olmak ister.
Bir beden de sarmaş dolaş,
Nefes nefese kalmak ister.

SİZ NE İLE MUTLU OLURSUNUZ?

Mutluluk sizce nedir? sorusuna cevap arayalım isterseniz bunca mutsuzluk içinde. Kimi parada kimi lüks yaşamda kimi başkaları için bir şey yaptığında vs. arar durur. Ama hiç kimse fark edemez ki yanı başında olduğunu. Aslında günlük yaşamın içinde o kadar mutlu olacak anları kaçırıyoruz ki farkına varmadan. Ama hayatı okumak gerekiyor. Bakınca görmek gerekiyor. Ama bu gün bırakın bu söylediklerimi insanlar burnunun ucunu göremiyor. Sarhoş gibi bir koşuşturma içinde, hırsla hedef edindiklerine  sanki bir maraton koşuyormuş gibi koşuşturuyorlar. Anlar çok önemli yaşantımızda. O anlar zamanı oluşturuyor. Ve yaşadığınız o anlar kalıyor belleğinizde. Zaman o kadar değerli ki hızla geçiyor hayatımızdan da biz hiç bir şeyin farkında olamıyoruz.
Okumak dedim ya önce  kendinizi tanımanız gerekiyor. Sizin sevdiğiniz sevmediğiniz özelliklerinizi bilerek objektif olarak değerlendirmeniz ve kendinize bir yol haritası çizmeniz lazım. Bu yol haritasında en çok değer verdiğiniz soyut olanlar mı? yoksa somut olanlar mı? Yani maneviyata mı önem verirsiniz yada maddiyata mı? işte can alıcı nokta burada. Neden mi?
Ben kendimden örnek verecek olursam maneviyata daha fazla önem veren inançlarıma bağlı bir kişi olarak Allah'ın yarattığı her şeyi sevmekle başlıyorum günüme. Çünkü sevgi dili ile konuşuyorum çevremdekilerle. Ama bu demek değil yanlışlara göz yumuyorum. Gerektiği yerde hak edene hak ettiği tepkimi de veriyorum.İhtiyacı olana da gücümün yettiğince yardım ediyorum. Ancak kimseye acımıyorum. İnsanlar kendi yaşantılarını ancak kendileri bilirler ve hiç bir insan acınmaz. Ama her kezin imkanları farklı farklı dır. İmkanı dahilinde bir birlerine yardımcı olurlarsa zaten sevgi dili kendiliğinde oluşur. O an almış olduğum hazzı hiç bir şeyin verebileceğine inanmıyorum. Yada bir kedinin karnını doyurmak, bir köpeğin zor anında ona yardımcı olmak veya taşımakta olduğu yükü hafifletmek için bir yaşlıya yardım etmek, bir çocuğun istediği şeyi ona vermek inanın içimdeki mutluluğu anlatmaya kelimeler yetmez. Başka bir taraftan bakarsak yaşamımızın içine kazancımızın alın teri olması dürüst ve güvenilir biri olmanın vermiş olduğu hazzı başka hiçbir şeyde bulamazsın. Birisine yapmış olduğunuz haksızlığın farkına varıp da onu telafi etmenin, kırdığınız o kalbi kazanmanın verdiği mutluluğun tarifi yok. Sevgiyi paylaşmanın, kazancınızı paylaşabilmenin verdi huzur bambaşka.. Aslın da Allah'ın bize emrettikleri bunlar. Sosyal yaşam da fakir zengin uçurumu olmasın paylaşımla her kez mutlu olsun.. Çünkü dünya da biriktirdiklerimizin  bize öldüğünüz de bir faydası olmayacak. Ellerinizle ve ayaklarınızla işledikleriniz sorulacak. Dilinizle söyleyip kalbinizle tasdik ettikleriniz karşınıza çıkacak. Emin olun ben çevremden biliyorum sadece hayatını para kazanmaya adayıp kariyer peşinde koşanlar inanın kendi kazançlarının nasıl heba olduğunu görüyorlar ve yaşıyorlar. Bu arada bir ömrü de kaçırmış oluyorlar. Ama mutluluğu bilmediklerinden ve tatmadıklarından hayatlarını yaşadıklarını sanıyorlar. Her şeyi çok iyi bildiklerini zannediyorlar ama bilmiyorlar. Allah onları en çok istedikleri ile cezalandırıyor. En çok neyi kaybedince canları acıyorsa onlarla imtihan oluyorlar. Musibetleri onlara öyle geliyor. Yani dünya hayatı gelip geçici ise ve evren dünya ve insan birbirlerine uyumlu yaratılmışsa eğer burada ne kadar toplayabilirim Kazanca giden yol mübahtır düşüncesi ile kazanılanlar haydan gelen huya gider misali yok olurken , helal kazancın peşinde koşarak ve anı yaşayarak onun bereketi ile neleri yapabildiğnizi  görmek, hayatınızda nelerin değiştiğini bir deneyimlemeye değer zannediyorum. Çünkü toplumsal  tabularımız bizi örümcek ağı gibi örmüş herkesin yaptığı doğru gibi görünse de kitleler yanlış yaşamı körükleyebiliyor. Tarihte örnekleri o kadar çoktur ki deli denilen adam dosdoğru yaşamıştır. Kendini döneminde anlaşılamayan o kadar bilim adamı vardır ki yüzyıllar sonra değeri anlaşılmıştır. Okumak kendini okumak, ilişkide olduğunuz insanları okumak çevreyi, doğayı, yaşamı okumak. Okumak okumak okumaktan geçiyor her şey....

6 Ocak 2017 Cuma

BOYUN EĞMEM

BOYUN EĞMEM

Unutabildiğim kadar güçlü isem eğer,
Gururumdan sana boyun eğmem.
Aşkından yansam da kül olsam da,
Sevgilim inan sana belli etmem.

Unutamadığım kadar yıkık ve dökük
Her şeyi içimde, derinliklerde yaşarım.
Kasırgalar kopsa da yüreğimin için de,
Fırtınalara boyun eğerim de,
Sevgilim sana boyun eğmem.

Yaşadığım süre için de ,
Kendime küserim, kaderime küserim,
Sevgime saygı duyar, sana küsmem.
İçten içe yaksa da bu sevgi beni,
Kaderime boyun eğerim de
Sevgilim sana boyun eğmem.

Ben sevgime amadeyim, sahip çıkarım,
Seni hiç unutmam, hep hatırlarım.
Delikanlı gibi verdiğim sözü tutarım  da,
Sevgilim sana boyun eğmem.