28 Aralık 2016 Çarşamba

HAK VE HAKKANİYET NEDEN ÖNEMLİ

Hak dediğiniz zaman kişiye ait maddi ve manevi malına el koymaktır. İster zorla yada kandırarak ne şekilde olursa olsun adı hırsızlıktır. Yani birinin malını görmeden almakla bu yolla almanın hiç bir farkı yok anlayacağınız.. Mesela kul hakkı deyince akla hemen para , mal , mülk gibi parayla karşılığı olan mallar geliyor akla değil mi? Aslında günlük yaşantımız içinde ne kadar hakka giriyoruz da hangimiz farkındayız.. Sabah kalktınız. Evden dışarıya somurtkan çıktınız. Gördüğünüz tanıdıklarınıza selam vermediniz yada konuşmaya değer bulmadınız, yere çöp attınız,tükürdünüz,arabayla gidiyorsanız yayalara yol vermediniz, yandaki arabayı solladınız, hızda haddinizi aştınız, küfrettiniz,alaya aldınız, aşağıladınız yada önemsiz saydınız. Yanınızda vuku bulmuş bir olay karşısında hak ve hakkaniyeti savunmadınız aman bana ne ? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın dediniz. Yani bu örnekler gün içerisinde çok arttırılabilir. Fitne fesat tohumları ekmek,iftira atmak, bozgunculuk çıkarmak dedikodu yapmak. Toplumumuzun içerinde ne kadar yaygın bu davranışlar ama hiç kimse farkına varmıyor yada farkında olmasına rağmen kendi de yaptığından dolayı önemsemiyor. İşte önemsemediğimiz bu davranışlar küçük gibi görünse de toplum içerinde bozulmalara yol açıyor ve toplum bozuluyor.  Bir zaman sonra kişinin kendisi zarar görmeye başlayınca ver yansın ediyor ama nafile.Onun için diyorlar ya etme bulma dünyası diye.. Çünkü Allah dünyada öyle bir sistem kurmuş ki buna çekim yasası diyorlar günümüz araştırmacıları bu çekim yasası siz ne yaparsanız belli bir zaman sonra size misli ile dönüyor. İşte kişilerden oluşan toplumda kişiler böyle davranmaya başlarsa onlardan oluşan toplum da bu denli acımasız ve çıkarcı oluyorlar. İşte bu toplumlar yaşanacak toplumlar olmaktan çok kaçılan toplumlar oluyor. Bu arada kanun ve yasalar da gereği gibi işlemezse işte gücü yeten yetene sistemi gelmiş oluyor. Herkes kendi adaletini sağlamaya çalışıyor. Hal böyle olunca içinden çıkılamaz bir hale bürünüyor. Bu yüzden toplumları oluşturan kişiler  kendilerine yapılmasını istemediği hiç bir şeyi kimseye yapmaması ilkesinden yola çıkarak hareket etmesi sorunu aslında temelden çözmüş oluyor.

26 Aralık 2016 Pazartesi

BEN VE KALEMİM

İşte benim bütün servetim,
Bir kâğıdım bir kalemim.
Sadık arkadaşım,can yoldaşım,
Hayatımı onlarla yaşarım.
Bazen zehir akar  kalemimden,
Kimlerin ciğerini yakarım bilmem.
Hayellerde ki aşkı anlatırım bazen de,
Dudak uçuklatan hikâyelerden.
Kılıçtan keskindir kalemim,
Yaralar insanı ta ciğerinden.
Görmezden gelmem yanlışı,
Tepkimi gösteririm en derininden.
Sevinç çığlıkları atarım mutlu olduğumda,
Ta yıldızlara ulaşırım, galaksilere,
Mutluluğu anlatırım insanlara,
Şifa dağıtırım yazdıklarımla.
Ta derinden, en  derinden.

24 Aralık 2016 Cumartesi

YALNIZLIK DEYİNCE....

Yalnızlık deyince yalnızlıktan ne anladığımıza bağlıdır. Yani görecelidir. Her kezin kendine göre bir yorumu vardır. Kimine göre yanında kimse olmaması onu yalnız yapar. Kimisi de hayat arkadaşı olmadığında kendini yalnız sayar. Kimi insanlar da etrafında binlerce insan olmasına rağmen yalnızdır. Kimin dostu yoktur, evladı yoktur v.s. Benim yalnızlığım da fikren yalnızlık. Yani fikirlerimi, düşüncelerimi anlayacak kimse olmadığından kalabalıklar içinde ben yapayalnızım. İnsanların hayattan aldıkları zevkler o kadar bana boş geliyor ki sadece bunları yapmak için gelmiş olamayız diyorum bu dünya ya. Yani lüks evim, son model arabam, atım, yatım, v.s. gibi sadece dünyevi şeylerle oyalanmaya gelmiş olamayız diyorum. Bunlara sahip olmak için sürekli çalışmak ve paradan başka hiç bir şey düşünmemek. Hedefte sadece para para para. İşte bize fırsat denilen aslında bizi köle gibi kullanan sistemin içerisine böylelikle sokuluyoruz. Bu arada lüks hayat özendiriliyor ve borçlandırılıyoruz. Borçları ödeyemezsen yapılacak şeyler çok az. Ya paşa paşa cezanı yatarsın yada bu parayı ne şekilde bulursan bulursun ve ödersin başka şansın yok. Bakıyorsun bir de özendirme sistemi var toplum arasında. A filanın oğlu filan yerde çalışıyormuş, çok da iyi maaşı varmış bak evini arabasını almış gibi. Toplumsal baskılar , gösteriş, kıyas ve benim neyim eksik diyen insanlar doldurmuş her yeri.  Sadece hedefe kilitlenmiş şahin gibiler. Başka bir düşünceleri yok. Bir bakın bir tek konu da konuşacak insan kalmamış. Ya insanların yapmak istedikleri yada etrafında ki insanların ne yaptıkları Bu durumdan sıkılıp da ya bir şeyler okuyayım  ufkum açılsın diyen de yok. Kulaktan dolma yarım yamalak bilgileri ile bir de ahkâm kesenler yok mu? Çok bilmişler mi dersin yanlışını anlayıp da pişkin pişkin gülen mi? Bakıyorsun kendini geliştirmiş yaşamının anlamını bilerek yaşayanlar o kadar az ki?  Böyle giderse cahil olan  bu toplum için de etrafınız da ne kadar insan olursa olsun siz hep yalnızsınız...

23 Aralık 2016 Cuma

İSLAMA KARŞI DUYULAN NEFRET

Günümüzde İslama karşı artan nefret oldukça yüksek bir çıtaya ulaştı. Bunun sebeplerinden en önemlisi son gelen peygamber ve kitabını kabul etmemekten kaynaklanıyor. İnsanın varoluşundan bu yana bir tapınma ihtiyacı hep vardır içinde. Ama yaratılmış olan aklı bu yaratımın nasıl olduğuna idrak edemez.. Çünkü kendisi aciz yaratılmış bir varlıktır. Bu aciziyetini de asla kabul etmez. Toplumlar bu inanç arayışında hep gözle görülen yaratılmış varlıklara tapınmış yada açıklayamadıkları olaylar karşısında insan üstü varlıklar oluşturarak (Mitler) tapınma yoluna gitmişler ve bir sürü tanrılar elde etmişlerdir. Allah her zaman belli zamanlarda varlığını göstermek için peygamberler ve kitaplarla bu toplumlara iletmiş ama her zaman bu insanlar kendi dediklerinden sapmamışlardır. Peygamber olarak gelen ve yaratıcı ile görüşen bu insanları deli olarak nitelendirmişler ve toplumu yanlışa götürüyor diye öldürmüşlerdir. Daha sonra bu toplumlar yok edilmiştir.Tabı bunun sonucunda halen günümüzde bu kadar bilimin ilerleyişinde bile bu olayların nasıl olduğunu bulamamışlardır. Bunun sonucunda  insanların nasıl yok edildiği merak konusu. Bir örnek verecek olursak İtalyada ki Pompei şehri ve taş olan insanlar  nasıl bu hale geldi açıklanamıyor.Halen günümüzde turist akımına uğramaktadır. Ya da Lut gölünün oradaki madam lut'un nasıl taşlaşarak günümüze kadar gelmiş araştırmaları sürüyor. İnsan oğlu firavunun bedenini bulmuşlar ve günümüze kadar nasıl geldiğini anlayamamışlar ve halen araştırmaktalar ama hüküm sürecek başka dünyalar arayışlarını sürdürüyorlar. Neden mi? Çünkü insanlar hükümlerini kendilerinin süreceği bir dünyada yaşamak istemelerinden kaynaklanıyor. Yani yaratıcı olmak istiyorlar. Ve dünyada şeytani zekalarını kullanarak halen de yollarından geri kalmıyorlar.
Gelelim Allah tarafından gönderilmiş bu kitaplar ZEBUR  TEVRAT VE İNCİL nasıl tahrip edildi sorusuna. İnsanlar peygamberler nezdinde gönderilmiş bu kitabı etkisiz hale getirmek için çıkarlarına göre ayetleri değiştirerek ve zamanla da kitabın neredeyse tamamını kendileri yazmak sureti ile Allah'tan gelen hüküm ve emirleri yok etmişler ve katı toplumsal kural ve cennet cehennem kendi ellerindeymiş gibi korkutarak ve işkenceli ölümlerle toplumu sindirmişlerdir. İnananlar gizli olarak dinlerini yaşamışlar inanmayanlar da hükümlerini sürdürmeye iktidarlarını devam etmeye güçlerini ortaya koymak için çabalayıp duruyorlar. Günümüzde de olduğu gibi. Allah'ın emir ve yasaklarını yok saydıktan sonra onların yerine kendi çıkarlarını göz önünde tutarak kurallar koymuşlar sistemler oluşturmuşlardır. Allah'ın kendine vermiş olduğu ( kıyamete kadar zaman vereceğim) sözüne muhalefet ederek halen de hükümlerini sürdürmektedirler. Bu yanlış hükümranlık son Peygamber olan HZ. MUHAMMED ve KURAN'ın inmesiyle ve KURAN'ın yavaş yavaş bir ilaç gibi topluma enejekte etmek sureti ile son bulmuş ancak  dünyada güzel ahlâk  adalet sağlanmışsa da aynı yanlışlar peygamberimiz vefat ettikten sonra da müslüman toplumların içinden çıkan bu zalimlerin ayrıştırmasıyla, fitnelerle fesatlarla peygamberimizin ağzından uydurulan yalan hadislerle ve kuranın içinden çıkarılan ve ayetleri kendilerine uyarlayan insanlar tarafından bu din, önce hedeften saptırılmaya çalışılmış ve kökeni aynı olan islam dini mesheplere bölünmüştür. Aslında  temelde ki kurallar aynı olmasına rağmen, kendi uydurdukları bir çok hükümleri varmış gibi toplumlara kabul ettirip, cahilleşen toplumları kullanarak bu güne kadar gelinmiştir. Oysa Allah,  müslümanlara 'birleşin ayrışmayın' derken onlar tam tersine uygulamalarla , önce ahlaktan yoksun bırakmak kaydı ile aşırı Allah'ın emirleri dışında ki ibadetlerle cennet ve cehennem vââd ederek insanları körü körüne  kulluk yapmaya davet etmişler ve insanlar da Allah bize  ne diyor neyi emrediyor diye sorgulamadan düşünmeden Allah'ın kitabını okumaktan alıkonularak cahilleştirilmiş ve sapkınlaştırılmıştır. Bu şekil de sömürüye açık hale getirilmiş ve köleleştirilmiştir. Bunu en güzel örneği israiloğullarının mısır firavunu tarafından nasıl köleştirilmişse- kurandan bunu okuyabilirsiniz-, bu günde İsrailoğulları'nın atalarının intikamını almak sureti ile kurdukları sistem dünya fakir ülkelerinin üzerinde nasıl da hüküm sürdüğünü anlamak çok da zor değil. İşte yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak fesat ve fitne ile yoksul insanların köle olmalarına ve bu sistemle zenginlerin sefa sürmelerine zemin hazırlanmıştır. Bu zalim ve inkarcı güruh kendilerini bildikleri gibi Hz Muhammedin son peygamber olduğunu bildikleri halde halen oyunlarına devam edip bu peygamberin ümmetinden intikam alma sureti ile bir çok çıkarcı insanları kullanarak onları üstümüze salmakta ve yeryüzünde kan akıtmaya devam etmektedirler. Bunun yanı sıra müslümanlar mezhep ayrılıklarından birbirlerine düşerek en büyük zulmü kendilerine yapmaktadırlar. Bu iç karışıklık bu zalim güruhun işine gelmekte her türlü şeytani zekalarını kullanarak  uzaktan kumandalık yaparak bu durumu kendi lehlerine çevirip duruyorlar. Bu gün insan hakları bildirgesi de Peygamberimizin veda hutbesidir.  Aslında bize bu gün insan haklarından bahsedenler bize bunu dayatırken bilmiyorlar ki  peygamberimizin bize yaşamamızı emrettiği emirlerdir.İnananlar peygamberinin izinden gitmeyi bırakmış ve Allah'ın kitabını kullanarak saptırılmış bir din uydurarak bu yanlışa çanak tutup Allah'a yönelmiyorlar. Allah'tan ve kitabından uzaklaşan insanların da kafirlerden bir farkı kalmıyor Allah bize okuyun diye başlayan bir kitap ve düşünün sorgulayın daha önce yaşananlardan ibret almaz mısınız ile biten kuranı göndermiş. Kimse Allah'ın ne dediğini gerçekte öğrenmeye kalkmıyor ve kulaktan dolma öğretilen dinle islam'ı yaşadığını zannediyor.  Gerçek inananların da sabretmekten başka bir çareleri yok. Ancak Allah'a yönelerek dua etmek onların en büyük kılıcı. Yani ilahlaşmak uğruna verilen çabanın sonucu da bugün yaşadıklarımız. Kuranı kerimi de bugünkü sırayla değil de iniş sırasına göre okuyup peygamberimizin hayatı ile birleştirirseniz benim ne demek istediğimi daha net anlayacaksınız. Çünkü İSLAM asla kötülüğü ve zalimliği emretmez ve bunu şeytanın oyunları olarak gösterir ve şeytana, yani kötü düşüncelere yer vermeyin hak yemeyin kan dökmeyin zulüm etmeyin, adil olun, vicdanlı olun, toplumlar arasında zengin fakir uçurumu oluşturmayın,  fitne fesat çıkarmayın ve israf etmeyin der. Bununla birlikte de bana şükredin der. Yani güzel ahlâk dinle birlikte vardır. Kuran güzel ahlakla başlar ve peygamberimiz kuranca yaşamıştır. Onun hayatı hepimizin örneğidir. Biz gerçek inananlar Rabbimiz'e yönelir kitabını okur ve peygamberimize öğretildiği şekilde uygularsak ve ibadetlerle de aşırıya kaçmaz isek kurtuluşumuz bizim elimizdedir ve Allah yar ve yardımcımızdır..

22 Aralık 2016 Perşembe

ZAMAN VE İNSAN

Ne kadar boşa zaman geçiriyoruz bir düşünsenize... Gereksiz yere ne çok zaman harcıyoruz ömrümüzden gittiğini bile bile.. Aslında öğrenme odaklı insan boş şeylerle vaktini harcıyor günümüzde. Herkesin elinde telefonlar sürekli konuşma hayatında çok fazla etkilemeyecek konular hakkında yorumlar yapıyoruz başkalarının hayatlarını irdeliyoruz sanki kendi hayatımız çok da düzgünmüş gibi. Kendi çıkarlarımız uğruna ne çok hüsnü zanda bulunuyoruz bilip bilmeden. Kendi hatalarımızı görmezden gelip başkalarının hatalarını gözler önüne sermek için ne kadar çaba harcıyoruz farkına bile varmadan. Düşünmeden sorgulamadan ne büyük yanlışlar yapıyoruz da kendimizi temize çıkarmak için uğraşıp duruyoruz dünyevi şeylerle. Ölümü yok sayarcasına.. Doğumun başlangıcı ile ölüm arasında geçen adına ömür dediğimiz zaman dilimi aslında o kadar kısa ki belki bize yıllarla tarif edilen gibi  bi o kadar da geriye alamadığımız altın değerinde. Bu zamanı o kadar iyi değerlendirmeliyiz ki anı yaşamalıyız aslında. Zaman anlardan oluşur ve yaşanmışlıklarımız zamana yayılır ve bize anılar tecrübeler olarak geri döner ama asla geri sarmaz. Dolu dolu yaşamak varken neden boşa geçen zamanın hesabını yapmaz ki insan. Hep şaşmışımdır ve şaşkınlığım arttıkça pişmanlığım da bir o kadar artmıştır. Ben kendimden örnek verecek olursam geçmişimle hesaplaştığım da ne kadar gereksiz şeylerle uğraşmış ve kafa yormuşum diyorum. Sadece kendimi geliştirerek anı yaşamış olsaydım çok daha dolu dolu yaşayacağımdan ve çok daha fazla şeyler öğreneceğim den eminim bu gün. Kendimi birilerine kanıtlamak uğruna yapmış olduğum boş şeyler mesela. Aslında insan başkaları için değil kendi için yaşamalı. Dosdoğru ve dürüstçe öfkeye kapılmadan haksızlıklar karşısın da dimdik durarak omurgalı bir şekilde. Hem ahlak inancı ile hemde toplumsal ahlak ile ayaklarını yere sağlam  bas basa sözünün arkasında durarak kendi iç huzurunu sağlamış mutlu bir insan olarak. İnsan olmak için yaşamak. Ne güzel söylemiş Hz. Mevlana Hamdım oldum piştim. İnsan olmak olgunlaşmak pişmek için kendini yıpratmadan ve zamanını boşa harcamadan  sadece kendine kanıtlamalı bence. Toplum içinde yaşarken sadece kendini yetiştirmek için çabalamalı. Dünyanın bir döngüsü bu nasıl yaşarsan öyle ölürsün. İnsanların değeri o ortadan kaybolunca belli olur. Bu hep böyle olmuştur tarih boyunca. O iz bırakanlar arkalarında zamanını sadece kendini yetiştirmek için harcamış insanlardan oluşmuştur. Onların bize bıraktıkları izlerden yürürsek bizde kendimizi yetiştirme yolunda adımlar atmış oluruz..Bizi biz yapan yaşanmışlıklar bizi mutlu kılar. Başkaları için yaşayanlar ise kendini kaybeder zamanını boşa harcar. Bir ömür gider de farkına varmaz.. ZAMAN en kıymeti bilinesi nimet...

19 Aralık 2016 Pazartesi

TEPKİSİZLİK VE............

Artık bu monotonlaşmış hayat içerisinde bize her şey normal geliyor  ya da bana dokunmasında aman anlayışı bir hastalık gibi çoğaldı toplumumuzda. Doğrular tektir. Ama çıkar doğruları türlü türlüdür. Şeytanın işleri ya nasıl yapsam da kendi lehime çevirsem. Bu her konuda kendini düşünmek bencilleşmek aileden bir başlayın toplumun içine kadar sarar . Çünkü insanlar hayatlarını kolaylaştıran davranışları sorgulamadan düşünmeden yaparsa yada etki altında kalırsa yada bir başkasına benzemeye kalkarsa gibi gibi belli bir zaman sonra yanlış olan şeylere tepki göstermez üzüm üzüme baka baka kararır misali her kez yapıyor anlayışı ile devam eder. Sizde bu yanlış davranışlara çevrenizde yada iş hayatınız da tepki göstermezseniz bir tek ben mi varım bana ne derseniz işte işin vehameti burada başlıyor. Artık her kez işine geldiği gibi davranmaya başlayacak ahlâk kurallarından yoksun  yetki ve statüsüne güvenerek hareket edecek nitekim içinde bulunduğumuz durum bu yolda ilerliyor. Kanunlar tam manası ile uygulanmıyor şikayetler önemsenmiyor derken insanlar vahşi duygularını törpülemeden içinden geldiği gibi yaşam sürdürüyorlar ve toplum yozlaşıyor. Artık kim kime gücü yeterse misali bu toplumdan hayır gelmez ve yok olmaya mahkumdur. Aslında insan terbiye edilebilen ve eğitilebilen bir varlık olması nedeni ile yozlaşan toplumla da eğitim de zayıf olduğundan artık düzelmesi bayağı zordur. İnsanlar birbiri ile iç içe yaşıyorsa bu yaşamın kuralları olmalıdır. Toplumsal kurallar insanın  yaşam tarzını düzenler. Bu kurallara uymayan yaşam tarzları tepkilerle törpülenir ve kişileri bağlayıcı mekanizma görevini yapar. Örnek toplum alın teri ile çalışmak yerine rüşvet almayı alışkanlık haline getirse toplumdan da kabul görse artık her kez rüşvet alarak iş yapmaya başlar. Rüşvetin arkası hırsızlık ve başkalarının ihtiyaçlarının üzerinden kazanılan bu haksız kazanç sizi şeytanın tuzaklarına düşürerek başınıza gelmeyen de kalmaz bu da arka planı bu işin. Bizi ilgilendiren kısmı toplumun insani duyguları olan yardımlaşma merhamet etme hayır yapma duygularını yok ederek bencil ve pervazsızca yaşamak gayri insani olarak. Bu örnekleri o kadar çoğaltabiliriz ki.... Yani demem o ki yanlış olan şeylere tepki göstermek bizim insani bir görevimizdir. Haklının yanında olmak destek vermek ahlaksızlık yapanı ifşa etmek aman bana ne dememek gerekir. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışından uzaklaşıp o yılanın küçükken den başını ezmek insan olan her keze yaraşır. Temiz bir toplum ancak ahlâk kurallarına uyarak ve uyararak olur. Toplumun kanayan yaralarından biridir sokaklara çöp atmak çevreyi kirletmek havayı kirletmek yeşili yok etmek hayvanlara zarar vermek v.s. insanlar insanca yaşamak için eşrefi mahlukat olarak yaratılmıştır. Şuurlu varlıkların en şereflisidir. Bizim bu şerefi hak etmemiz gerekir. . Kendinden başka kimseye değer vermeyen önemsemeyen insan toplulukları başına gelen müsübetlerle boğuşmaktan yaşamayı bile beceremez. Hayattan zevk alamaz. Çevresine duyarlı ve ahlâklı insanlar yaşadıklarını doyasıya hissederken inanın o kadar çok şey öğrenirler ki.... Her şey onlarla konuşur sanki. Kendisi bile şaşırır. Çünkü bizler doğumumuz dan ölümümüze kadar sürekli öğrenmeye odaklı yaratılmışızdır. Bunun farkına vardığımızda işte her şey ordan sonra başlıyor. Hayatında ki değişikliklere kendi bile şaşırır.  Yaşamak gerekir hem de en duyarlısından ve hemde  ahlaklısından bu hayatı... Düzenli hayat  kurallı ve duyarlı yaşamak dileği ile....

16 Aralık 2016 Cuma

AHLÂKLI YAŞAM VE TOPLUMSAL ETKİLERİ

Ahlâklı yaşamdır toplumu dim dik ayakta tutan. Ahlâk bakımından zayıf olan toplumlar temeli sağlam olmayan yapı gibidir. Çünkü ahlâksızlık virüsü bir sardığı zaman daha önünü alamadığınız salgın hastalıklar gibi yok eder. Çünkü güzel ahlâk dinimizin en önemli unsurudur. İlk önce iman ve arkasından güzel ahlâk gelir. İnsanlar toplumsal yaşamak üzere tasarlanmıştır. Olmazsa olmazımızdır ahlâklı yaşam.  ahlâk deyince acaba toplum ne anlıyor. Onlar için ahlâklı olmak nedir? gibi sorulara cevap aramak gerekir. Tolum içerisinde yer aldığımız hayatı kendimize özel kılarsak kendimize yapılmasını istemediğimiz hiçbir şeyi bir başkasına yapmamak ilkesine dayanır. Bunu daha halk dili ile söylersek elimize belimize dilimize hakim olmaktır. İnsan bu üç şeyden kaybeder. Eliyle kendine ait olmayana sahip çıkmak için hırsızlık yapar. Başkasının namusuna yan gözle bakar ve diliyle yalan söyler ve bu yanlışlarla yolunu kaybeder. Haysiyetini şerefini yitirir. Artık yaptığı her şey onu doğruya götürmez. Pişman olsa bile bunu bedelini hem bu dünyada hemde ahrette ödeyecektir. Ahlâk toplumun en küçük birimi aile de başlar. Anne baba ahlâk kurallarını aile için de öğretir çocuklarına. Zaten bu kuralları öğrenen çocuklar geleceğinde bireyleri olacağı için zincirleme olarak gider. Ama bu zinciri bir koparırsanız vay halinize.. İşte o zaman toparlamak çok zor olacaktır. Mesela çocuğunuz yada siz bir yalan söyleseniz artık o yalanı söylediğinizi kabul etmek zorundasınız. Aksi takdirde artık yalan yalanı getirecektir. Gün gelecek siz bile söylediğiniz bu yalana inanır hale geleceksiniz. . Başka bir örnek daha verecek olursak ki bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Birisine bir iftira atsanız ve kendi yaptığınızı ispatlamak için türlü türlü yalan dolan dolap içine girmeniz gerekecek ki buda sizi ahlaksızlığa götürecektir. Yani bir yanlışı yaptığınızda yaptığınız  bu yanlıştan hemen döneceksiniz ve yanlışı kabulleneceksiniz erdemli bir davranış göstererek özür dileyeceksiniz ve Allah'tan da af dileyeceksiniz yada şeytana hizmet edip o yanlış yolda ilerleyeceksiniz. Yani Ahlak demek dinin temel yapı taşlarından biridir. Bu yapı taşını bir bozduğunuz da artık imanınız ile birlikte kaybetmiş oluyorsunuz. Zararın neresinde dönülse kâr atasözü de bi nebze kurtarıcı gibi ama bence doğruluktan dürüstlükten ayrılmamak. Bize düşen hayatın her alanında ahlâk kuralları içerisinde yaşamaktır. Ahlâksız bir toplum olursak sonumuz helâktır. Ahlâklı bir yaşam ve toplum olmak dileği ile ....

13 Aralık 2016 Salı

İLETİŞİMİN ÖNEMİ


Hani bir söz vardır ya hayvanlar koklaşa koklaşa insanlar konuşa konuşa kaynaşır derler. Bu söz o kadar önemlidir ki hayatımızda. İyi iletişim kurabilmek bir anlamda anlaşmazlığın önünü kapamak demektir. Kendimizi iyi ifade edebilirsek toplumsal hayatımızda işimiz kolaylaşır. Bir de kendimize yakışır şekilde nazik ve kibar davranabilmek.!  Bizim kendimizi iyi yetiştirmiş olmamızla alakalı. 
Toplum içerisinde güzel bir yer edinmemizin başında güzel iletişim kurmak büyük bir etkendir. Davranışlar ve pozitif olmak da sağlıklı bir iletişim için gerekli meziyetler. Güzel ve sağlıklı bir iletişim kurmanın yolu okumakla başlar. Ne kadar kitap okursak o kadar kelime haznemiz gelişir ve kendi konuşmamıza yansır. Bu bilgi akışı sizden karşınızdaki insana geçer. Bu arada beden diliniz ve mimiklerinizle konuşmanıza heyecan katabilir ve insanları etkileyebilirsiniz. Aslında her şey ilme dayanıyor. Bu gün adına ne derseniz deyin matematik fen, biyoloji, psikoloji...v.s. hepsinin ana kaynağı tektir. Bizler dünyamızda daha iyi anlamak ve hesaplamalar yapmak adına sınıflara ayırmış ve bu konular üzerine meslek dalları yapmışızdır. İlim öğrenmenin ne sınıfı vardır nede çeşitleri. Aslında en güzel öğreti Kurandır. Hiç merak edip de kendi dilinizde okudunuz mu? Ama insanın kendinin kullanma kılavuzudur KURAN. Kendinizi tanıma, analiz etme, nerelerde aşırılaşma, sizi uyarmasının sebepleri ne toplum içerisinde nasıl yaşanılması gerektiği, nelerin bize zarar vereceği nelerden uzak durmamız gerektiği...v.s. aslında kendimizi bize en iyi anlatan kitap. İnsanın özünün kitabı. Peygamber Efendimizin hayatını okuyunca aslında kuran ca yaşamanın ne olduğunu daha iyi anlıyorsunuz. 
     İletişimi iyi kullanan insanlar aslında daha başarılı oluyor. Kendilerine öz güvenleri  tam oluyor. Öğrenme heveslisi ve araştırıcı oluyorlar. Sorgulama yetisi gelişiyor ve düşünmeye odaklı yaşıyorlar. Mutlu ve neşeliler.. Başarılı olmanın zevkini yaşıyor ve yaşatıyorlar. Daha dışarı dönük bir hayat sürüyorlar. Daha çok aranan ve toplum içinde eksiklerinin yeri pek doldurulamıyan insanlar bunlar. Aslında kendileri ile barışık hayatla barışıklar. Yardım severlikleri ön planda oluyor. Aslında hayata +1 ile devam ediyorlar. Başlarına gelen olumsuzlukları kabullenerek bir daha yapmamayı tercih ediyorlar. Tecrübelerini hep bir kenarda tutarak adımlarını ona göre atıyorlar. Düşünsenize iletişimi doğru kurduğumuzda ne mükemmel hayatlar ortaya çıkıyor. Siz hayatınızı mükemmelleştirmek için çalışırken hayat bir su gibi elinizden kayıyor ama siz doğru yaşadığınızda siz mutlu huzurlu yaşamış oluyorsunuz ve mükemmellik kendiliğinden geliyor. Aslında mükemmel diye de bir şey yok. O bizim beynimizde kalıplaşmış bir konu. Neden mi mükemmel olan sadece bizleri yaratandır. Bizler kusurlu varlıklarız. Kusurumuz ve acziyetimizin farkına vardığımızda bu kalıp da ortada kalmıyor. İşte iletişim öyle bir şey ki bize anne karnında verilen ve hayatımız boyunca kullandığımız duygu ve düşüncelerimizi ifade ettiğimiz yegane bir lütuftur. ^Farkına varabilmek ve fark yaratabilmek adına güzel iletişim kuran insanlar olalım güzel yaşayalım güzel anılalım...   

12 Aralık 2016 Pazartesi

ŞİDDET VE ETKİLERİ

Şiddet adı bile kötü. Şiddet uygulamak kendine öz güveni olmayan haksızlığını kabul ettirmek için kişilerin kullandığı kaba kuvvetin adı. Çok çeşitleri bulunuyor. Çevremizde uygulanan çok çeşitleri mevcut. İnsanların zayıf noktalarını kullanarak yapılan psikolojik şiddet en yaygın olanı. Her türlü kendini kötü hissettirecek sözle yapılan ezici konuşmalar ve hakaret dolu sözler. Peki bu neden kaynaklanıyor diye hiç sordunuz mu? Günümüzde neden bu kadar şiddete eğilimliyiz. Yaptığımız şakalar bile şiddete  eğilimli zarar verici. İlkokul çocuklarına bakın biraz gözlemleyin onlar bile kendinden daha güçsüzlerin üzerinde hakimiyet kurmak için şiddete başvuruyor. Peki bu çocuk bunu nereden öğreniyor dersiniz? Çocuk şiddet içeren bir aile yapısı içinde ise bu her türlü şiddet olabilir çocukların rol model aldığı anne babası sorumlu oluyor yada çevresinde şiddete maruz kalan çocukları veya yetişkinleri gören çocuk da aynı eğilimleri gösteriyor. Hani bir laf vardır ya kuş gördüğü yuvayı yapar diye tam da konumuza uygun bi söz.. İkinci sorun ise erkek çocuklarının aile ve toplum tarafından kız çocuklarına daha üstün getirilerek maço yetiştirmekten kaynaklanıyor ki bu da  annenin aile içinde 2, sınıf birey olarak ortaya çıkmasına sebep oluyor.. Aslında bir nevi suçlu da biz kadınlarız. Çünkü oğlumuzu biz yetiştiriyoruz. Bizler kızımıza yapmasını ayıpladığımız şeyleri oğlumuzun uygulamasına izin verirsek işte bu günkü profil ortaya çıkıyor. Aslında cinsiyetler bir birini tamalayıcıdırlar. Allah kuranda yatak yorgan misalini veriyor. Ve kullukta da hiçbir  ayrımı yok. Sadece görev alanları değişiyor. Kadınlar daha nazik ve narin yaratıldıkları için ağır işlerde çalıştırılmamaları gereği evde evlatlarını yetiştirmenin kadının isteği ve arzusu gereğince çalışabileceği ve parasını  eşine vermemesinde  bir sakınca bulunmadığını da Allah kuran da anlatıyor. Gönül rızası ile vermesinde de bir sakınca yok. İşte bizi dinle ayrıştıran insanların bizleri kulaktan kulağa yanlış bilgilerle donattıkları için erkek kadından üstündür kadın benim hükmüm altındadır deyip anlaşamadığı eşini boşanmak yerine şiddet uygulayarak bir ton günaha giriyor bu da cabası. Toplumda boşanmak günah diyenler Allah'ın kuranda Talak suresini neden indirdiğine bakmıyorlar mı? Çünkü kadının bilinçlenmesi işlerine gelmiyor da ondan. Çünkü kadın bilgilenir ve haklarını öğrenirlerse bu eski kafalı zihniyetten eser kalmayacak ta ondan. Yani dinimizi Kuran' dan öğrenmeliyiz. İki erkek çocuklarımızı düzgün yetiştirmeliyiz. Gerçekten her şeyi deneyip de hala eşimizden şiddet görüyorsak buna izin vermemeliyiz. Şiddet içinde büyüyen çocukların ruhsal dengesi bozuluyor. Asi şiddete düşkün ve her istediğinin olmasını isteyen bir erkek profili çıkıyor. Bu arada kız erkek arasında ki ince çizgiyi koruyamazsak bu sefer de şiddete eğilimli bayanlar oluşuyor. Yani kadınlar yine toplumun panzehiri bizim ellerimizde. Bunu çok iyi kullanırsak doğrudan ayrılmaz isek ve kendimizi güzel eleştirip yanlışlarımızı törpülersek düşünüp sorgulayıp öğrenip hayatımıza geçirirsek bize Allah öyle bir güç vermiş ki her şeyi önümüzde boyun büker. Güç bizde...   Şiddetsiz bireyler ve toplum için hep beraber el ele...._

11 Aralık 2016 Pazar

HERŞEY İNSANLAR İÇİN AMA

Dünyamızda en değerli varlıklar olarak bizler görülüyoruz. Her şey bizim için özenle oluşturulmuş ve belli bir düzen içerinde her şey akıp gitmekte. Harika bir döngü ve dönüşüm söz konusu. Hassas ölçülere göre dizayn edilmiş. Aynı şekilde mükemmel tasarlanmış insan metobolizması çözülememişken biz yaratamayacağımız bu varlığı yok etmek için uğraşıyoruz. Asıl mucize biziz ve yaşadığımız dünya. Şimdi soruyorum biz ne kadar kendimizin farkındayız ve kendimize ne kadar değer veriyoruz. Bu sorunun cevabı hiç diyebilirim. Çünkü insanlar önce kendilerini keşfetmek yerine sahip olmak istedikleri şeyi hedefe koyunca tüm frekansları değiştiriyorlar ve artık sorgulama ve düşünme yetileri zayıflamaya başlıyor. Çünkü o çevresindekilere odaklanmış ona popüler gelen şeylerin onu hazzı olduğunu keşfetmiş ve çevresine uyum sağlamak için onlara benzemeye başlamış. Bakıyorsunuz hedefe adım adım ulaşmak için  her yol mübah diyenler çoğalmış. Tek başına ben mutlu olurum yeter ki istediklerime sahip olayım diyenler rövanşta. İnsana değer deyip sadece insanı maddi çıkarlar uğruna kullanan insanlar kitlesi oluşmuş. Her kez bencilleşmiş ve kendinden başkasını düşünmez hale gelmiş. Kafasını kaldırıp suratınıza bile bakmaya tenezül etmeyen çalıştığı kurumun vermiş olduğu yetkilere dayanarak kendini bir halt zanneden insanlarla dolmuş global dünya altında teknolojiyi kullanarak insanların sahip olma duygusunu körükleyerek üç kuruşa daha fazla çalıştırılarak köleleşen insanların kendilerinin farkına varmadan yarış atı gibi koşmalarına sebep olan bu insanlar robot insanlar oluşturmuş ve bu sermayeyi ellerinde tutanlar belki  viskilerini  yudumlarken gülümseyerek işte bizim köleler diye aralarında fısıldaşıyorlar dır kim bilir. İşte bizler düşünme ve sorgulamaya yetisini kaybedersek aslında kendimizi kaybediyoruz. İşte insanların bu yetisini körelttikten sonra kendi istekleri üzerine her şey insanlar için sloganıyla insanları değersizleştirerek bizleri de bu sistem içinde bir piyon olarak kullanıyorlar. Bu durum zamanla öyle bir hal alıyor ki artık insan kendi isteklerinin kölesi olmuş yalnızlaşmış hobiler hep bir yere endekslenmiş kendi içinde mutluyum zanneden insanların hepsinin bir model olmuş bir dünya da yaşar hale gelmişiz. Bütün zenginlikler ve her şey Allahın ken Allah bizi isteseydi böyle bir toplum olarak yaratırdı. O böyle bir şey istemezken kendini bil Rabbini bil derken acaba bize nasıl bir mesaj vermiştir bi düşünelim mi? Aslında biz çok yönlü ve renkli olduğumuz halde  neden bir renk olmaya zorlanıyoruz ve neden hep elimizdekilerin kıymetini bilmeyip uç noktalardaki şeyleri istiyoruz ve kanaatkâr olamıyoruz. Mutluyuz zannediyoruz ama neden mutlu değiliz en ufak şeylerde bunalıma düşüyoruz? Yada neden kazanmak kadar kaybetmeyi kabullenemiyoruz. Yada neden başkalarına değer vermeyi kabullenemiyoruz ve merkeze kendimizi koyuyoruz? Çünkü kişi değer vermeye önce kendi ile başladığında ve ve başkalarınında en az kendi kadar değerli olduğunu öğrenir. Ancak toplum yozlaştığında siz ne kadar değer verirseniz verin değer görmezsiniz. Çünkü ben merkezli bencil insanlar mantar gibi birbirine geçen bu hastalıktan dolayı her kez aynı şeyi yapmayı bir görev zannetmeye başlamıştır. Onlara basit bir neden sorusunu sorduğunuzda alacağınız cevap sizi tatmin etmez.Yada zorundamıyım deseniz yüzünüze baka kalırlar. İşte bu gün bizler bu toplumun dışında kalanlar bu durumu görebiliyoruz ve bu duruma düşünerek ve sorgulayarak tepki göstererek mücadele gücümüzü arttırmalıyız. Doğrunun yanında saf tutmalı yanlışa tepki göstermeli ve ben bir kişiyi dememeliyiz. O bir kişi dünyayı kurtarır unutmayalım.... _

8 Aralık 2016 Perşembe

SEVGİ VE YAŞAM

Ne muhteşem bir duygudur sevgi... Açamayacağı kapı yoktur. Arkadaşları merhamet ve hoşgörüdür.  İnsana yaşam enerjisi veren kendinin farkına varan ve asla umutsuzluğa kapılmayan insanların içinde olduğu bir yaşam biçimidir. Kendini bilen sorgulayan ve düşünen insanlar zümresi...  Anlamlı bir hayat. Yaşamak isteyen insanların gözleri sevgi penceresinden açılır dünyaya. Gözlerinin içi parlar o insanların. Tanımak zor değildir ama analiz etmeden de farkına varamazsınız. Çevrenize bir baksanız etrafınızda mutlaka bu tür insanlar vardır. Ama siz hayat gailesi içinde farkına varamazsınız.. Size anlamlandıramadığınız bir huzur verirler. Gözlerinin içi güler mutludurlar. Çok fazla hırsları yoktur. İhtiyacı olana yardım ederler hiçbir ayrım yapmadan güçleri yettiğince. Hiç bir beklentileri yoktur rakipleri yoktur. Sadece kendilerini eleştirip yanlışlarını düzeltmekle meşgul olurlar. Onlar için zaman çok değerlidir. Boşa geçen zamana üzülürler. Çünkü o zamanı bir daha elde edemeyeceklerini bilirler. Sermayeleri iyiliktir. Oradan harcarlar kanaatkâr sabırlı ve şükürdardırlar.. Çevresindeki insanlara karşı nazik ve saygılıdırlar. Haksızlığa gelemezler. Emanete hıyanetlik etmezler .vicdanlıdırlar. Bunların hepsini topladığınızda inanç çatısı altında birleşen insanlardır bunlar. Bu insanlar her bölgede birer ikişer bulunurlar. Kimileri mazlum diye adlandırır kimileri deli derler kimileri de kullanılmaya yatkın insanlar olarak görür. Ama onlar hiçbiri değildir. Onların değil bedduası kalplerinin kırgınlığı bile onu kıran insanlara yeter. Onların dostu ALLAH'tır. İşte bizlerde ALLAH'ın yeryüzündeki temsilcileri olarak onu temsil etmek için yaratılmış isek bizler sevgi penceresinden bakarak yaşamamız gerekiyor bu dünyada.. O bir şekilde yaşamak insanı her türlü hastalıklara ve depresyonlara götürüyür ve içinden çıkılamayan bir hayat içerisinde dönüp duruyoruz debeleniyoruz tabiri caizse.. O yüzden biz insanlar sevmeden sevilmeden yaşayamayız. Hepimiz birbirimizi sevelim ki güçlüklerin üstesinden gelelim. Her güçlüğün yanında bir kolaylık olduğunu da unutmayalım. Şu imtihan dünyasında yaptığımız zerre i  miskal kadar şeylerin bir hesabı olduğunu ve mutlaka sorgulanacağımızı unutmayalım. İnanmayanlar içinde diyorum ki ölüme çare bulun bulamazsanız elbet benim dediğime geleceksiniz ama burada ama ahirette.. Mutlu kalın sevgiyle kalın..    

6 Aralık 2016 Salı

HZ. PEYGAMBER A.S. VEDA HUTBESİ

     Sizinle bugün paylaşmak istediğim belki kimsenin okumadığı veya aşina olduğu ama ne demek istediği tam manasıyla anlaşılamamış veda konuşması....

''EY İNSANLAR'' ! Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha buluşamayacağım. Ey İnsanlar! Bugünlerimiz nasıl mukaddes bir gün ise bu aylarımız nasıl mukaddes bir ay ise bu şehrimiz nasıl mukaddes bir şehir ise canlarınız mallarınız namuslarınız da öyle mukaddestir her türlü tecavüzden korunmuştur.

    Ashabım! Yarın Rabbiniz'e kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketlerinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildirilen kimse burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur.

    Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin! Faizin her çeşidi kaldırılmıştır ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerekir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız. Allah C.C. 'ın emri ile faizcilik artık yasaktır. Cahiliyetten kalma bu çirkin adetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdülmuttalib'in oğlu Abbas' ın faizidir.
     Ashabım! Cahiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdülmuttalib'in torunu Rebia'nın kan davasıdır.

     EY İNSANLAR! Bu gün şeytan sizin şu topraklarınızda yen,den tesir ve hakimiyetini kurmak gücünü ebedi surette kaybetmiştir. Fakat siz bu kaldırdığım şeyler dışında küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız buda onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

     EY İNSANLAR! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta ALLAH C.C.'tan korkmanızı       tavsiye ederim. Siz kadınları Allah C.C. emaneti olarak aldınız onların namuslarını ve iffetlerini ALLAH C.C. adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerinde ki hakkınız onların aile yuvasını sizin hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi  aile yuvanıza alırlar ise onları hafifçe dövüp sakındırabilirsiniz..

     EY MÜ'MİNLER! size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız.
 O emanet ALLAH C.C. Kitabı KURAN'dır. MÜ'MİNLER! sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz!
Müslüman Müslümanın kardeşidir böylece bütün müslümanlar kardeştir.Din kardeşlerinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisi vermiş olsun.
     Ey ASHABIM! kendinize zulmetmeyiniz. Kendinizin de üzerinizde hakkı vardır.

     EY İNSANLAR! Cenab'ı HAK her hak sahibine hakkını vermiştir. Varise vasiyet etmeye lûzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahremiyet vardır. Babasından başkasına ait şey idia eden soysuz yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan (Bağlanan)  nankör ALLAH C.C.'nün gazabına meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilincine uğrasın! Cenab'ı Hak bu gibi insanların ne tövbelerini nede adalet ve şehadetlerini kabul eder.

EY İNSANLAR! Rabbınız birdir. Babanız da birdir hepimiz Adem'in çocuklarıyız. Adem ise Topraktandır. ALLAH C.C. yanında en kıymetli olanınız O' na en çok saygı göstereneniz dir. Arab'ın Arap olmayana bir üstünlüğü yoktur.

     Yarın beni sizden soracaklar ne diyeceksiniz? ( İnsanlar ALLAH C.C.'ın elçiliğini ifa ettin vazifeni yerine getirdin bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şehadet ederiz.)
Bunun üzerine Resül_i Ekrem mübarek şehadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonrada cemaat üzerine çevirip şöyle buyurdu;

'' Şahid ol ya RAB! Şahid ol ya RAB! Şahid ol ya RAB!''

CEHALETİN PANZEHİRİ

Bugün size anlatmak istediğim bir konu var. Oda gelişen teknoloji ile birlikte bilgi kirliliği hat seviyeye ulaşmış durumda. Evet bilgiye çok çabuk ulaşıyoruz ama bir o kadar da yanlış bilgileniyoruz yada yanlış bilgilerle aldatılıyoruz. Sağlam bilgileri bulmak için internet bir araç tabii ama unutmayalım ki tarihi kayıtlar o dönemde yazılmış kitaplardır. Yani yine akıl ve mantık yolu ile sorguladığımızda taşlar oturmuyorsa kafamızda bilin ki bir yerde ya eksik bilgi vardır yada saptırılmıştır. Aynı günümüzde başta din olmak üzere pek çok konularda eksik yada saptırarak bizleri yanlış yönlendirmeye çalışan insanların tuzağına kitap okumayan veya cahil insanlar düşmüş genelde kulaktan kulağa öğrenilen yanlış bilgilerin kurbanı olmuşlardır halende olmaya devam ediyoruz Günümüz iletişim aletleri o kadar gelişmesine rağmen bizler ya sohbet hatlarında face gibi G+ instegram yada tweter moda magazinsel yayınların içinde birkaç duyduğumuz cümleleri beğenmek sureti ile ileşim çağında konuşarak mesajlaşarak her şeyden bi haber şekilde uyutularak teknolojide zirve yapmayı başardık. Gazeteleri bile günlük olarak okumak çok zorumuza gidiyor. O yüzden olan bitenden haberimiz olmuyor ve onun bunun dediği ile hareket ederek başkaları tarafından yönetiliyoruz.. Aslında her kez kendi kendinin yöneticisidir. Doğruyu eğriden ayırmak bilgi ile olur. İşte eğitimi önemsiz hale getirirseniz cahil ne denirse yapan düşünme ve sorgulamadan yoksun bir toplum meydana getirirsiniz. Bide bunun yanına ekonomik köleliği baş tacı yaparsanız siz gücün esiri olmuş Firavuna dönersiniz. Cahilleşen toplumun akıbeti budur. Bilginin geldiği kaynak birdir. Mutlak ilimden gelir. Bütün bilim dalları birbirlerine zincirleme bağlıdır. Bizler eğer bu kaynağı ayrıştırırsak işte birbirinden bağımsızmış gibi görünen bilim dalları  çıkar ortaya. Aslında hiçbiri biri birinden bağımsız değildir. İyi bir fizikçi hem iyi bir matematikçidir iyi bir kimyacıdır v.s. İyi bir fizikçi bir mühendisin yaptığından daha iyi hesaplamalarını yapar ve her türlü risk hesaplamalarını yapar. Biraz zaman kaybı olur ama proje sağlam olur. Mühendisler ise projenin daha çok yapımında kullanılması gereken malzemeler ve ekonomi bazında ele alır. İyi bir fizikçi yetiştirirken ayrıştırılmadan gidilse hem bilim adamı hem mühendisler alt yapıdan yetiştirilecek ve diğer bilim dalları ile organize olarak çağa ışık tutacak  çalışmalar yeni icatlar geliştirebilecek ken şimdi eğitimin tam verilememesi yüzünden günü  kurtaracak insanlar yetiştirmekten daha ileri gidilememiştir. Son yılllar da ortaya adından söz ettirecek bili adamları bile yetişmemekte. Velhasıl kaynak bir olmasına rağmen bizi o kaynaktan koparmayı başarmışlardır.. Bizlerde dünya keyfi sefasına dalmış bir hayat yaşarken birileri dünyayı tek elden yönetmeyi başarmış ülkeler bazında köleleştirmiş tek bir merkeze hizmet etmeye programlanmış insanlar haline getirmişlerdir.  İşte bu yanlış sisteme karşı durabilmek için ben tek kişim demeden cahilliğimizi yok etmeye çalışıp bilgilenirsek sorgulayıp düşünüp ona göre hareket edebilirsek inanın o bir kişi dünyayı bile değiştirebilir. Eğer çağdaş toplumların seviyesine erişmek istiyorsak inanın bilgiden okumadan ve okutmaktan geçiyor. Ama doğru bilgilenmek kaydı ile cehaletin en büyük silahı okumaktır. Cehalet savardır bilgi. Boş vakitlerimizde okuduğumuz gibi özel vakit ayırarak da bu ihtiyacımızı giderme yollarını bulalım. Bilgilenen insan özgürleşir kendini bilen ve kendine öz güvenli inançlı ahlaklı toplumlar yetişir. Biz dünyaya neden geldik hiç     düşündünüzmü? Bizi yaradanın bize ılk emri OKU derken biz ne haldeyiz bir bakın kendinize....